ÖLÜMÜ HATIRLAMANIN VE ÖLÜMÜ DÜŞÜNEREK YAŞAMANIN ÖNEMİ
Hepimiz öleceğiz. Fakat ölümün varlığını kabul etmek yerine bunu saklamaya, hatırlamamaya çalışıyoruz. Oysa zamanı gelmeden önce kendi kaçınılmaz sonumuzu dürüstçe kabullenebilsek, önceliklerimizi çok geç kalmadan değiştirebiliriz. Bu, bize sahip olduğumuz enerjiyi, gerçekten değerli olan şeylere harcamamız için bir fırsat verir. Zamanımızın kısıtlı olduğunu ve bunun yıllar mı, haftalar mı yoksa saatler mi süreceğini bilmediğimizi bir kez kabullendiğimizde egomuz ya da başkalarının hakkımızda ne düşündüğü bizi daha az yönlendirir. Bunun yerine bizi yönlendiren şey, gerçekten yürekten istediğimiz şeyler olmaya başlar. Kaçınılmaz ve yaklaşmakta olan ölümümüzü kabullenmemiz, kalan vaktimizde daha büyük amaçla ve daha derin bir tatmin bulma fırsatı sunar.
“Her can ölümü tadacaktır.” ( Âl-i İmran;185, Enbiyâ;35, Ankebut;57)
“Lezzetleri acılaştıran ölümü çokça hatırlayın.” (Tirmizi; zühd-4)
“Ey nefsim! Deme: "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder(taparcasına sever). Derd-i maişetle(geçim derdi ile) sarhoştur." Çünki ölüm değişmiyor. Firak(ayrılık), bekaya (sonsuzluğa) kalbolup(dönüşüp)başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür'at peyda ediyor.” (Bediüzzaman, Sözler)
Kur’an, hadisler ve âlimler ölümü sıkça hatırlatmış ve hatırlamayı tavsiye etmişlerdir. Ölümün farkındalığı, ölümü hatırlayarak yaşamak, birey ve toplum hayatının mutluluğu için çok önemlidir. Çünkü ölümü unutarak, inkâr ederek veya ölüm yokmuş gibi yaşayarak kendimize, yaratılış özümüze ve insanlığa yabancılaşıyor ve yozlaşıyoruz.
Her an ölebileceğimiz gerçeğini yadsıyarak yaşıyoruz. Onu unutmaya çalışıyor, adını bile anmak istemiyoruz. Ölen birisi için “aramızdan ayrıldı, ebediyete göçtü, onu kaybettik” gibi ifadeler kullanıyoruz. Bize ölümü hatırlatacak şeyleri de görmezden geliyoruz. Yaşlılık belirtisi olan kırışıklıklarımızı, yüz çizgilerimizi, ağaran saçlarımızı gizlemeye çabalıyor; bunun için makyaj yapıyor, sarkan yerlerimizi gerdiriyor ve bir sürü para harcıyoruz. Oysa bunlar, hayat kadar önemli bir gerçeği bize hatırlatmak için Allah’ın birer hediyesidir. Yaşlanmak utanç verici bir şeymiş gibi sürekli olduğumuzdan daha genç görünmeye çalışıyoruz.
Hayatta sahip olduğumuz her şeyin gerçek değerini anlamak ancak ölümü hatırlamak ve düşünmekle mümkündür. Kendimizin ve onların sınırlarını ve sınırlılıklarını bu sayede daha iyi kavrarız. Kendi sınırlarını bilmek “haddini bilmek”tir. Haddini bilmek insanı gerçek anlamda özgürleştirir çünkü sınırlarını kavrayan insan kendini geliştirir. Gerçek özgürlük, özgürlüğün nerede başlayıp bittiğini anlamakla mümkündür. Sınırlarını bilmeyen insan ise kaldıramayacağı yüklere kendini esir eder, elindeki imkânları da boşa harcar. Sınırlarımızın en önemli ve en kesin olanı da ölümdür. Gerçek anlamda mutlu bir hayat, bir gün öleceğimizi tam olarak kavradığımız ve kabullendiğimiz zaman mümkündür. Çünkü ancak o zaman yaşamımızda neyin daha önemli olduğunu fark ederiz. Zamanımızı, paramızı ve tüm imkânlarımızı önemsiz ve değersiz şeylere harcamaktan, boş ve anlamsız kaygılarımızdan, kuruntularımızdan, kavgalarımızdan kurtuluruz. İyi bir yaşam pişmanlık taşımadan ölmeye hazır olduğumuz bir yaşamdır.
Ayrıca haddini ve sınırlarını bilen insan Rabbini de daha iyi tanır ve daha iyi bir kul olur. Allah rızası ve ahiret mutluluğunun, geçici dünya zevkleri ve kavgalarından daha önemli olduğunu kavrar. Daha yüce amaçlar için daha yüksek ahlaki davranışlar sergiler. Çünkü ölüm bir yokluk ve yok oluş değil, ebedi bir âleme, sonsuz bir hayat geçiş yolculuğudur. Bu yüzden korkmak yerine bu yolculuğa hazırlık yapar.
Comentários