top of page
Yazarın fotoğrafıMehmet ERDEM

KUR’AN VE SÜNNET

Bir Müslüman hiçbir şekilde, Kur’an'a inandığını ama sünneti kabul etmediğini söyleyemez. Bunu sadece, Kur’an'ı bilmiyorsa, düşünerek okumamışsa ve yeterince incelememişse söyleyebilir. Çünkü Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetini en iyi ve en güçlü savunan şey Kur’an’dır. Sünneti, Allah'ın kitabından daha iyi savunan başka bir şey yoktur. Çünkü Rabbimiz Kur’an’da çok yerde peygambere uymayı ve itaat etmeyi emretmektedir.

Aslında sünnet, Kur’an'ın hayata geçmiş halidir. Sünnet budur. Kur’an'ın sözlerden, bir insanın yaşamına aktarılmış halidir. Çünkü sünnet, sadece Peygamberimizin (s.a.v.) sözleri değil, aynı zamanda O'nun davranışlarıdır da. Birçok hadisin, Kur’an'ın ayetleriyle bir bağlantısı vardır. Bu yüzden Kur’an ve sünnet birbirinden ayrılamaz.


Öne sürülen iddialardan biri şu: Allah'ın kanun yapma hakkı var ama Peygamberimiz (s.a.v.) sadece Allah'ın bir kuludur. O'nun kanun yapma ya da hüküm verme gibi bir hakkı yoktur. Kanunlar sadece Allah'tan gelebilir.

Allah Teâla bu iddiaya Nisa suresinde bizzat cevap veriyor. Hem de kendi adına yemin ederek. Yüce Allah’ın kendi üzerine yemin ederek başlaması bu konunun önemini ve ciddiyetini gösteriyor. 65. ayette Cenab-ı Hakk, Peygamber’e hitap ederek şöyle diyor: “Hayır, asla iman etmiş olmazlar! Aralarında çıkan, gelişen her konuda seni hakem kılıp sonra da verdiğin kararı, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın kabullenmedikçe ve boyun eğip tamamen teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.”

Allah (c.c.), "Kur’an'ı, vahyi hakem tayin edinceye kadar iman etmiş olmazlar." demiyor. Allah (c.c.) kendi üzerine yemin ederek diyor ki: "Seni hakem tayin edinceye kadar iman etmiş olmazlar." Ayrıca burada bir yargılamadan söz edilmiyor. Çünkü bunun için başka bir fiil kullanılır. Burada söylenen şey Peygamber’in hüküm/karar vermesidir. Bu karar bir tür hikmet, yani bilgelik içerir. Bu Peygamber’in bilgeliğini kabul etmektir. Hem de içinde hiçbir sıkıntı duymadan yani tam bir inanç ve güvenle, yürekten onaylamaktan bahsediyor. “Seni yaptıkları her şeyde hakem olarak kabul edinceye kadar, ufacık bir imanları bile yok.” Burada sözü edilen karar ve hakemlik olayı, sadece anlaşmazlıkların çözümü değildir. “İçlerinde ortaya çıkan şeyler”, yani her tür durumdan söz ediliyor.


Sünnet deyince insanların akıllarına hadis kitapları geliyor. Buhari, Müslim, Tirmizi... Yani bir tarafta Kur’an var, öbür tarafta sünnet. Kütüphanedeki iki ayrı bölüm. Kuran ve sünnet. Şimdi sahabeleri düşünün. Mesela Hz. Ebubekir, Kur’an'ı düşündüğünde, ne düşünüyordu? Bir kitabı düşünmüyordu. O zamanlar henüz ortada bir kitap da yoktu zaten. Kur’an'ı düşündüğünde, kimin sesi yankılanıyordu beyninde? Allah'ın Peygamberinin (sav). Peki, sünnet hakkında ne düşünüyordu? Sahabeler için, Kur’an ve sünnet aynı ağızdan çıkıyordu. Kur’an ve sünnet aynı kişiydi onlar için. Müminlerin annesi Hz. Aişe, Hz. Peygamber’i (sav), yürüyen Kur’an olarak tanımlıyor. Karakteri, ahlakı ve yaşayışı Kur’an'dı. Kur’an'ın hayata geçmiş halini görmek istiyorsan, Peygamberimize (s.a.v.) bakardın. Onlar için, bu iki şey kütüphanenin farklı bölümleri değildi. Bir insandı. Asla birbirinden ayrı düşünülemezdi. Şimdi ise bize göre, bir tanesi ayrı bir kaynak, öbürü ayrı bir kaynak. Biz bu iki şeyi ayırdık. Oysa Allah, yine Nisa suresinde “Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyenler, "Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz" diyenler, inanmakla inkarın arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçek kafirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.”(150 -151. ayetler) buyurur.


Bu ayette Allah(c.c), şimdiye kadar her ne olay olduysa ve gelecekte olacak olan her durumda, bunların hepsinde karar verme yetkisine Allah'ın elçisinin (sav) sahip olduğunu ifade ediyor. Kur’an’ı, sünnetten ayrılamaz bir konuma getiriyor. Onlar aslında iki farklı kaynak değiller. Bir ve aynılar. Yani Kur’an, Peygamberimiz (s.a.v.) olmadan anlaşılamaz.

Bu ayete göre "Nasıl davranmam gerektiğine ya da kararın ne olması gerektiğine sünnetin hüküm vermesine izin veriyorum." demek bile yeterli değildir. Çünkü Peygamber (sav), her ne karar verirse versin içinde hiçbir darlık, sıkıntı ve rahatsızlık duymadan onu kabullenmelisin. Allah bunu özellikle vurguluyor. Peygamberimizin (s.a.v.) verdiği karara çok güvenmelisin. Allah yemin ederek diyor ki, Peygamberin verdiği kararla ilgili kendini huzursuz hissedersen, senin imanın yoktur. Peygamberimizin (s.a.v.) sünnetinin bilgeliğine güvenmek aslında Allah'a güvenmek demektir. Nisa suresi 80. ayette Allah açıkça der ki: "Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur." Necm suresi 3. ayette de: "O, nefis arzusu ile konuşmaz." buyurur. Onun (s.a.v.) bize verdiği tüm öğütler, tüm bilgelik, tüm davranışlar Allah'tan geliyor. Allah'ın doğru yolu göstermesiyle o, Kur’an'ı hayata geçiriyor. Ayetin sonunda ise Peygamber’in (s.a.v.) verdiği hükmü ve kararı uygulamayı “Ve onlar kendilerini tamamen ve sürekli olarak teslim ederler.” şeklinde ifade ediyor. Mutlak ve tamamen bir teslimiyet içinde olmaktan bahsediyor.


Rabbim bizleri, Hz. Peygamber’in (sav) sünnetinin sadık takipçileri yapsın. Allah, Peygamberimizin (s.a.v.) güzel sünnetinin yayılmasını kolaylaştırsın ve sünnetin yanlış kullanımını geçmişte kalan bir şey haline getirsin.

43 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

KUR’AN MEALİ-ÇEVİRİ

Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim mu‘ciz bir kitaptır. Yani kendisini tam olarak anlamak ve anlatmaktan muhatabı âciz bırakan mûcizevî bir...

MUSİBETLER, İMTİHAN VE KULLUK

İnsanın başına gelen her şey Allah’ın takdiri iledir ve imtihanın bir parçasıdır. Rabbimiz bizi terbiye etmek, olgunlaştırmak ve sınamak...

HAYRET ETME YETENEĞİ VE İMAN

"Kimsin?" "Dünya nasıl meydana geldi?" Acaba tüm insanları ilgilendirmesi gereken şeyler var mıdır? Kim olurlarsa ve nerede yaşıyor...

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page