The Terrible Thing That Happen to Barnaby Brocket, John BOYNE
Çizgili Pijamalı Çocuk ve Olduğun Yerde Kal gibi kitapların yazarı John Boyne'un beğendiğim bir başka kitabı. Dünyanın en sıra dışı çocuğu Barnaby Brocketin sıra dışı yaşam öyküsü. Normal ya da farklı olmanın anlamını 8 yaşındaki Barnaby'nin bakış açısıyla sorgulayan olağanüstü bir roman.
Üçüncü çocukları Barnaby doğana kadar Brocket Ailesi Avustralya’nın en “normal” ailesidir. Normal bir mahalledeki normal bir evde, normal bir yaşam sürerler. İki çocukları da kendileri gibi normaldir. Anne ve babanın en tahammül edemedikleri şey kendilerinden farklı insanlardır. Farklı olmamak için ellerinden ne geliyorsa yaparlar. Barnaby’nin doğumunu yaptıran doktor “Daha önce böyle bir şey görmemiştim,” der. Bu anormal tepki karşısında yerinden doğrulan anne bebeği görmek ister. Bebeği doktorun ellerinde göremeyen anne, doktorun baktığı yere bakınca doğumhanenin tavanında duran bebeği görür. Evet, Barnaby Brocket yer çekimi yasasına karşı gelmektedir. Böylece Brocket Ailesi’nin “normallik” anlayışı alt üst olur. Anne ve baba için hayal kırıklığıdır Barnaby.
"Sorun, bazı insanların kafasındaki normal fikrinin diğer insanlarınkinden farklı olması. Maalesef üzerinde yaşadığımız dünya böyle bir yer. Bazı insanlar kendi kafalarındaki kalıpların dışında kalan şeyleri kabullenemiyorlar." Normallik takıntısı olan anne babaların çocuklara verdiği zararları, arkadaşlarının sıra dışı çocuklara karşı acımasız ve alaycı tutumlarını, sıra dışı olduğu için dışlanan kişilerin acılarını ve sorunlarını çarpıcı bir şekilde ele alıyor. Tüm bunlar bir öykü olarak öylesine güzel anlatılmış ki, sıra dışı insanlarla empati kurmayı kolaylaştırıyor.
Doktorların tedavi çabaları işe yaramaz. Normal Brocket Ailesi, Barnaby’nin anormalliğini saklayarak yaşamak zorundadır artık. İnsanların ne düşüneceğini hayal ettikçe dertlenen aile, dört yıl boyunca Barnaby’i evden dışarı çıkarmaz. Barnaby biraz daha büyüdüğünde uçup gitmesin diye belinden bir tasmayla bağlanarak gezdirilir. Sonra okul çağı gelir ve onu Graveling İstenmeyen Çocuklar Akademisi’ne gönderirler. Okul her ne kadar korkunç bir yer olsa da, Barnaby orada hayatının en güzel günlerini geçirir. Çünkü orada hayattaki ilk arkadaşıyla, ellerinin yerinde kancalar olan Liam ile tanışır.
Zaman ilerler. Barnaby uçmasın diye bulunduğu sıraya ya da kanepeye iple bağlanmak yerine, annesinin ona armağan ettiği, içi kum torbası dolu çantayla gezmeye başlar. Günler, aylar, yıllar geçer. Bir gün annesi onu yürüyüşe çıkarır ve okyanusun kıyısında, sırt çantasını keser ve onu gökyüzüne salar. İşte yanlışlıkla dünyanın öbür ucuna uçan çocuğun öyküsü böyle başlar.
Önceleri normal olmadığı için üzülen Barnaby sıra dışı bir yaşam deneyimi edindiği bir yolculuk yapmak zorunda kalır ve hayal edemeyeceği kadar çok yer dolaşır. Barnaby, kendisini terk eden ailesine öfke duymamaktadır. Aksine onlara layık olamadığını düşünmekte ve ailesinin onu özlediğini düşünmektedir. Bu yüzden, nereye giderse gitsin, tek amacı vardır: Eve dönebilmek
Kitapta dünya ile ilgili pek çok bilgi ve çok sayıda karakterle karşılaşıyoruz. Barnaby, yol boyunca hep kendisi gibi, ailesi tarafından farklıkları yüzünden reddedilmiş insanlarla karşılaşır; onların hikâyelerini dinler ve onları mutlu edecek çözümler bulmaya çalışır. Çözüm bulamadığı tek şey tekrar kendi evine dönmenin yoludur.
Annesi tarafından terk edilmesiyle başlayan bu zorlu yolculukta, gerçekte kim olduğunu ve insanın kendisi olmaktan daha mutluluk verici bir şey olmadığını keşfeder. Ve sonunda "farklı" olmayı ve farklı kalmayı tercih eder. “Beni alıp götürmelerine izin verirsem beni kendilerinden biri haline dönüştürecekler.” Bu kitap yalnızca bir çocuk kitabı değil. Yetişkinlerin, özellikle de ebeveynlerin okumasını öneririm.
Comentarios