top of page

BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK

To Kill A Mockingbird, HARPER LEE


“İstediğin kadar saksağan vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.”

Harper Lee tarafından 1960’da yazılmış; 1930’ların Alabama’sında küçük bir kasaba olan Maycomb’da yaşanan olayları küçük bir kızın gözünden ve onun diliyle anlatan Pulitzer ödüllü roman.

Sade ve basit anlatımıyla yavaş yavaş ilerleyen öykü beni öyle sardı ki bıkmadan, elimden bırakmadan okumaya çalıştım.

Irkçılık, adalet, özgürlük, eşitlik, cinsiyet, ayrımcılık, eğitim ve okul, büyümek ve ergenlik gibi hassas konuları sade ancak çok etkili bir dille ele alıyor. Avukat bir baba olan Atticus, iyi bir baba nasıl olmalı sorusuna cevap olarak veriliyor. Çocuklara yaklaşımı, onlara karakter kazandırmak için izlediği yol, olaylara ve insanlara tepkisi, çocuklara karşı dürüstlüğü, çocuklarla iletişimi, insanları olduğu gibi kabul etmesi ve bunları çocuklarına da yaşayarak öğretmesi çok hoşuma gitti. Üstelik bunları yaparken toplumun genel yaklaşımına ve eleştirilerine de karşı koyuyor.

Bir zenciyi savunma görevi verildiğinde davayı kabul etme nedenini çocuklarına karşı duyduğu sorumluluk olarak anlatıyor. Adalet, insanlık, merhamet adına çok neden gösterebilecekken çocuklarına karşı dürüst olmayı ve onlara insanlığı öğretmeyi asıl neden olarak görüyor.

“Ama bu davayı almasaydım çocuklarımın yüzüne bakabilir miydim sanıyorsun? … Tek umudum, tek duam Jem’le Scout’un öfkeye kapılmadan bunu atlatması, en önemlisi de bunu Maycombluların alışılagelmiş hastalığına kapılmadan yapmaları. Bir siyahiyle ilgili bir şey olduğunda aklı başında insanların neden akıllarını kaçırdıklarını anladığımı söylesem yalan olur… Umarım Jem ile Scout bir cevap aradıklarında kasabada konuşulanları dinlemek yerine bana gelirler.”

Bu tutumu beni çok etkiledi. Bu nedenle her babanın okumasını tavsiye ederim.

Kitapta insanın insanı anlamasının yolunun empatiden geçtiği konusu oldukça güzel işlenmiş. "Atticus haklıydı. Bir keresinde bir insanın ayakkabılarının içinde durup onlarla yürümedikçe bir insanı gerçekten tanımanın mümkün olamayacağını söylemişti." “… basit bir sırrı öğrenirsen her türlü insanla anlaşman kolaylaşır, Scout. Bir insanı anlayabilmek için o insanın baktığı açıdan bakmayı becerebilmelisin. Kendini onun yerine koyup her şeyi onun gördüğü gibi görmelisin.”

Çocukların gözünden hayata, olaylara ve insanlara bakan kitapları seviyorum. Çünkü biz yetişkinler bir zamanlar çocuk olduğumuzu unutuyoruz. Olayları ve hayatı çocukların bakış açısından görmek, “büyük”lerin algısındaki kusurları daha net fark etmemize yarıyor. Çünkü herhangi bir içten pazarlık ya da hesap olmadan, masum ve düz bir çocuk bakışı ile olaylara bakıldığında birçok şey olduğundan daha basit ve çözülebilir görünüyor. Büyüklerin yaptığı ve söylediği birçok şeyin de ne kadar anlamsız olduğu ortaya çıkıyor.

Anlatıcı Scout’un okul, öğretmenler, kurallar, mahkeme, yargılama vb birçok konuda düşünce ve sözlerini büyüklere okutmak gerek.

“Yalnızca tek bir insan türü varsa, o zaman neden hiç geçinemiyorlar? Hepsi birbirine benziyorsa, niçin özel bir çaba harcayarak birbirlerini aşağılıyorlar, Scout, galiba bir şeyleri anlamaya başlıyorum. Galiba Öcü Radley’in bunca zamandır evden çıkmamasını anlamaya başlıyorum… Dışarı çıkmamak istediği için evde kalıyor.”

Harper Lee, bir çocuğun dilinden olayları aktarma konusunda oldukça başarılı. Bu da kitabı herkesin okuyabilmesine olanak sağlıyor. Büyük küçük herkesin sıkılmadan okuyabileceği bir tadı var.

Kitap hakkında yazılacak, söylenecek çok şey var. Örneğin hukuk, yargılama, jüri sistemine ilişkin ayrı bir yazı gerekir. Ama bu kadar yeter sanırım.

Anne baba, hukukçu, öğretmen vs ne olursa olsun bence herkesin okuması ve kendisi için bir şeyler çıkarması gereken bir kitap.

“…gerçek cesaretin ne olduğunu görmeni istiyordum, gerçek cesaretin eli tüfekli bir adamla ilgisi olmadığını. Daha başlamadan yenildiğini bile bile başlamak ve her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar devam etmek olduğunu. Nadiren de olsa bazen kazanırsın.”

109 görüntüleme
Yazı: Blog2_Post
bottom of page